Milli Ahlak ve Ülküsü Uğruna Şehid-Gazi Olanlara!.
Bizim bir “Devlet” ahlakımız vardı..Denizler-deryalar kadar temiz; ak-pak ufuklar kadar engin.. Yönetimine talip olduğu milletin inancından, ahlakından, ihtiyaçlarından, huzurundan kendini mes’ul sayan, mes’ul tutan, mes’ul bilen..
Birinin namusu kirletilse ondan sorulurdu..Bir deli bir dama taş atsa ondan..Sorumluluğunu yüklendiği ya da yüklenmeye talip olduğu milletin iffetini kendi namusu, kendi iffeti bilirdi..
Kıt’aları bu ahlaki nezahetle aşmış; yüzyılları bu ahlaki temizlikle “Türk asırları” yapmıştık.. ”Kardinal külahı” ile “Türk sarığı”nın fark edilmesinin altında bu huy asaleti vardı..Bunun adı “Türk ahlakı”; bunun adı “Müslüman ahlakı”; bunun adı “Müslüman-Türk ahlakı” idi..
Her türlü (şahsi, ailevi, ictimai) değerlerinin “Güven”liğini yönetenlerine teslim ve emanet eden millet de, kendini o idarecilerden sorumlu sayardı..Askere çağırılan Peygamber ocağına o güvenle gider; alnının teri olan kazancını Devlet’e vergi olarak o güvenle verir; Devletin çıkardığı kanunlara o güvenle “Boynum kıldan ince” der de boynunu uzatırdı..
CAN ALICI SORU:
Şimdi biz bunlara nasıl inanalım da yönetimimizi; ahlakımızı-namusumuzu emanet edelim söyler misiniz?!.
Bunların prensipleriyle işleyecek/işletilecek okullara çocuklarımızı hangi güvenle gönderelim?. Bunların çıkaracakları kanunlara kendimizi nasıl emanet edelim?.Biz bunlara kutlu devlet, kutlu siyaset namusumuzu nasıl teslim edelim?.
“İstifa edenler etmiş, kalanlar temizdir” mi diyelim?.
Sözümüz istifa edenlere değil ki sadece..Aynı zamanda onları o makamlara getirenlere; onları o makamlarda tutanlara!.”Rey” ve ictihadlarıyla onları omuzlarında taşıyanlara!.Yahu siz, bizi bunlarla mı idare edecektiniz?.Siz milleti de oncağızlara ve kendinize mi benzetecektiniz bre soysuz mirasyediler!.
Olanlara hele bir bakın: Kimse “Bu ahlaksızlığı, bu iffetsizliği, bu namussuzluğu kendinize; partimize; bize nasıl reva gördünüz?.” demiyor da “Kim bu kasetleri hazırladı; kim bu kasetleri pazarladı?” diyor..Arsıza, utanmaza bak!.Karşı cephedekine de, bu yakadakine de!.
Hele bir bak!.Bir bulunduğu makama; bir bulandığı ve bulaştığı mel’anete; bir de kendini savunma pişkinliğine!.
“İnsanların görmediğini Allah’ın da görmeyeceği”ni sanan siz, bu milleti ahmak mı sanıyorsunuz?.
Bize kişi ahlakını; devlet ahlakını; kamu ahlakını; ictimai ahlakı destansı ifadelerle öğreten iman-ahlak ve tefekkür zirvemiz Nurettin Topçu mezarından kalksa ve siyaset arenasındaki şu kirliliğe bir baksa, kimlerin üzerine hangi hicap, daha “Türkçe”si utanç oklarını salardı dersiniz?.
Ruhu şadolsun ahlak felsefecimizin; olacakları on-yıllar öncesinden nasıl görmüş de, “Vasiyet” niteliğindeki manifestosunu çekmiş: Türkiye’nin baş mes’elesi, topyekun bir ahlaki tefessühtür..Bizi kurtaracak olan da bir ahlaki seferberlik..Maarifte, siyasette, ailede, gönüllerde, zihinlerde..
Bir yerde “Ahlak” sözkonusu ise, gerisi boştur..
SON SÖZ
Memleketin idaresine talip olanlar, milletin huzuruna çıkmadan önce kendilerini boy aynasında bir tartmalı ve temizlemelidirler..Kendilerini; yakın çevrelerini; partilerini.. Kötülere ve kötülüğe sahip çıkmanın onlara ortaklık yapmak olduğunu herkes bilmelidir!.En başta da, milletin önüne düşenler..
..ve “Kötülüğe rıza” göstermenin ağır vebalini?.
İsmet Paşa’nın “Namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça…” diye başlayan tarihi sözünü biz mi hatırlatalım çirkinlikler karşısında sus-pus olanlara?.
Başbuğ Alpaslan Türkeş’in “9 Işık” doktrinindeki o kutlu ilkelerden, O’nun makamında oturanlar muaf ve müstağni de, sadece davanın hamallığını yapan çilekeş ülkücüler mi sorumlu?. Arkasında şehidler-gaziler bulunan bir davayı, bu uçkur düşkünleri ile mi yürüteceksiniz?.
Saygımızı henüz tüketmediğimiz sevili Genel Başkan’a,“Türklük gurur ve şuuru; İslam ahlak ve fazileti” prensibini ve “Kurdun ısırdığı koyundan kimin sorumlu olduğu”nu hatırlatmaktan teeddüb ederiz..
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” düsturuna ise kıymayalım..
Fikrin de bir namusu varsa..